ama sen hiç belli etmedin dediler
bunu söylediklerinde başımı salladım sadece
çünkü nasıl anlatılır bilmiyorum. nasıl söylenir içten içe kaç kere çöktüğün ama kimse duymasın diye gülümsediğin. nasıl tarif edilir içindeki yangının sesini bastırmak için dışarıda kurduğun düzen. evet belli etmedim. çünkü belli edemezdim. çünkü o anlarda biri yüzüme uzun uzun baksa, dokunsa, sorsa, tutulsam. ben ağlardım. çok ağlardım. belki de hiç durmadan ağlardım ama anlatamazdım içimde dönüp dolaşanları. böyle büyüdüm, böyle yetiştim.
o yüzden belli edemedim. çünkü etsem, toparlayamazdım
çünkü o gün de okula gitmek gerekiyordu, çünkü birinin doğum günü vardı, çünkü hayat herkes için dönmeye devam ediyordu.
ben sadece boğazımda bir düğümle oturmayı, susmayı, nefes almayı seçtim.
belli etmek, kırılmak gibi geliyordu.
baş edememek gibi.
belli etmek, acının bana galip gelmesine izin vermekti.
ben güçlü kalmak istemedim, bir kez olsun güçsüz durmak ve belli etmek istedim.
ama ezilmemek zorundaydım.
belli etmek, ezilmek miydi ki?
bazen yatağa girerken ayaklarım üşüyordu ama ben battaniyeyi kendime değil, başkalarına uzatıyordum.
kendi içimde bir şeyler dağılırken, herkesin işini kolaylaştırmaya devam ettim.
çünkü alışkanlıklarım bana bunu öğretti: sen iyi ol yeter.
sen belli etme yeter.
herkes seni sevsin diye değil,
kimse seni dert etmesin diye.
ve zamanla, acının şekli değişti.
acı içimde kalmayı öğrendi.
bedenim susarken, ruhum bağırmaya başladı.
ama sesi çok uzaklardan geldiği için kimse duymadı.
kendime bile zaman zaman yabancılaştım.
“nasılsın?” diye sorulduğunda hep aynı cevabı verdim: “iyiyim.”
gülerek söyledim,
çünkü yalanı en çok inanmak isteyen söyler.
ve ben, kendi yalanıma tutunuyordum.
bir sabah aynaya baktım
saçlarım dağınıktı, göz altlarım mor
ama gülümsüyordum
alışkanlıktan
çünkü yıllardır bu şekilde hayatta kalmıştım
acı çekmenin bir rutine dönüşmesi, o acıya bağışıklık kazandırıyor sanıyorsun ama aslında seni yavaş yavaş eritiyor
ben kendimi o kadar uzun süre belli etmemeye zorladım ki
bir gün kendime “neyin var?” diye sorduğumda, cevabını bile bulamadım
çünkü ne zaman incindim, ne zaman düştüm, ne zaman yoruldum, onları not etmedim
sildim
çünkü durmaya vaktim yoktu
çünkü kimse yakalamaya çalışmıyorken düşüşün ses çıkarmaz.
ama şimdi anlıyorum
belli etmek zayıflık değilmiş
belli etmek bazen “ben hâlâ buradayım” demekmiş
belli etmek, acı içinden geçerken elini uzatmakmış
ve belki biri o eli tutarmış
belki tutmaz
ama sen yine de uzatırmışsın
çünkü o el, en çok kendin içinmiş
çünkü o el, sen iyi ol istemiş.
belli ettikçe hafiflersin, anlattıkça rahatlarsın, bunları gör istemiş.
şimdi biri bir daha “ama sen hiç belli etmedin” dediğinde
sadece gülümsemeyeceğim
belki “evet, etmedim çünkü biri sorsaydı, anlatacak gücüm yoktu” diyeceğim
belki diyeceğim ki:
“çünkü sussam da zaten paramparçaydım
ama parçalandığım için kimseye zahmet vermek istemedim”
şimdi biri bana “ne oldu?” dediğinde
sadece gülümsemeyeceğim
anlatacağım, içimde birikenleri omzunda boşaltıp, yeniden kalkacağım ayağa.
çünkü belki de belli etmek, gerekenmiş.
belli etmekmiş güçlü insanın yapacağı şey.
okuduğunuz için teşekkür ederim💘🫶🏻
xoxo
cunku yalani en cok inanmak isteyen soyler" uzun bi sure zihnimde yankilanicak bu
İnsan düşündüklerini söylemeli. Şöyle de bir söz var "içinde kalıp kulunç olacağına söyle gülünç olsun". İletişimin anahtarı söylemek ve etkin dinlemek!