yaşamayı seven bir kız olmak: kuşlar uçuyor!!
uçan kuşları ve açan çiçekleri seviyoruz, takılarımızın çıkardığı sesleri de. bizi kimse alamayabilir.
Uçan kuşlar olmasa da, parlayan ojelerim, üzerimde taşıdığım yaklaşık 35 adet takım (ben konuşurken aynı anda küpelerim ve bilekliklerim de dahil oluyor, evet, şıkırdayarak.) ve ben, yaşamayı seviyoruz. Sokaktaki herhangi bir kedinin bana kendini sevdirmesi, havaların ısınması hatta soğuması (kışın yazı beklerim yazın da kışı) o akşam dışarı çıkacak olmak bile benim etrafa son derece neşeli davranmama sebep olabiliyor. Yapısal mıdır nedir, değişik bir şekilde mutlu bir canlıyım(her zaman olmasa da.)
“Bu hayata gelmemizin hiçbir anlamı yok, niye yaşıyoruz ki?” tarzında insanlardan düşüncelerine saygı duyduğumu da tabii ki belirterek, kendileri sevmiyorlarsa benim yaşama olan sevgimi de yargılamamalarını rica ediyorum ki bu tür insanların en başında tam olarak 89 gündür falan sevgilim kontenjanında hayatımda olan sevgilim geliyor. Ondan önceki iki yıllık arkadaşlığımızda da hayat enerjimi sömürmeye bayılırdı (günahını almak da istemem, sadece arkadaşken sevgilimden nefret etmemden kaynaklı bir durumdu muhtemelen.) Neyse ki kendisini sevgilim olması sebebiyle daha yaşam dolu bir hayata çekebildim. Böyle bahsedince de sevgilim bunalım geçiren ve intihara meyilli bir insan gibi gözüktü sanırım ama olur öyle şeyler kızlar.
Her neyse. özellikle de bir kızsanız, hayatta zevk alınacak şeyler listeniz yaklaşık 6 kat uzuyor demektir benim gözümde. Rujumun kahve bardağıma ve yanında yaklaşık 12 dal içtiğim sigarama bulaşması bile gözüme hoş geliyor. (“ay içimde bir sıkıntı var ya” isimli kalp daralmasını yaşamadan 10 dakika önce vücuduma aldığım kafein ve nikotin miktarı…) Artık yavaşça büyüyen kardeşimin yanaklarına özel günlerde azıcık allıklar sürmek, kendim en sevdiğim makyajımı yapıp dışarı öyle çıkmak, tüm takılarımı takmak ve saatlerce fotoğraf veya tiktok çekmek. Yaşadığımız ülkede bir şeylere sevinmek çok zor, o yüzden belki de kaçış yolu olarak gördüğüm her şeye mutlu oluyorum ama şikayetçi değilim açıkçası.
Hayattan en zevk aldığım anlarda en üst noktalarda olan bir diğer kızsal an ise, birkaç kız arkadaşımla evde toplanıp, yaşadığımız şehirdeki yaklaşık 347 kişinin dedikodusunu yaptıktan sonra konunun bizim hatalarımıza, yanlışlarımıza, kalp kırıklıklarımızı gelmesi; birbirimizi teselli etmemiz, o sırada içtiğimiz kahveleri bir güzel çevirip beklememiz, ve aramızdaki kahve falı bakabilen tek kişiye ilk baktırmak adına son derece büyük tartışmalar yapmamız (bkz. “Kanka ilk bana bakacaksın ilk ben söyledim.”) En tatlılarından biri de, çimlerde oturmuş bira içerken, benim son derece konuşkan bir insan olarak sarhoşluğumun ilk anlarında sessizleşmem, bira-buddy’m olan aslında çok sessiz ve sakin bir kız olan sevgili arkadaşım İrem’in de son derece konuşkanlaşması ve o anda ortaya çıkan son derece komik sohbetler. Her şey hakkında, ama her şey. Arda Güler bile. (N’olur ne alaka olduğunu kimse sormasın)
Bazen de en güzel anların bitişi, insana aslında her şeyin o kadar da toz pembe olmadığını gösterebiliyor. O evden güle oynaya çıkıp taksi durağına yürümek, yürürken saat henüz 10 olmasına rağmen otuz saniyede bir arkamıza bakmak, taksinin plakasını almak, canlı konum göndermek, indikten sonra eve giriş anımıza kadar tek kulaklık takmak, arkamızı kontrol etmek ve yanımızdan tamamen sıradan bir insan geçerken bile ona potansiyel saldırgan olarak bakmak. Zor şeyler bunlar. Can güvenliğimizin olmayışı. Bir insanın hayatındaki en büyük güvensizliğidir belki de.
Her şeye rağmen, gülümsemeye çalışmak ve ice latte’mi içmek istiyorum. Çünkü sanırım hayatımın en odak noktası can güvenliğim olursa, kendimi eve kapatmak zorunda kalacağım.
Okuduğun için teşekkürler <3
Kız olmaya aşığım💫🤩
ahahaha daha da neşeli günler dilerim 🫶🏻🫶🏻🫶🏻 (kalp yaparken gelen şıngırtı sesleri)